• ISO 15189 ULUSLARARASI AKREDİTASYONA SAHİP ANKARA 'NIN EN YENİ LABORATUVARI
  • SAĞLIĞINIZ BİR YOLCULUKTUR REHBERİNİZ ERBİL TIP LABORATUVARI OLSUN
  • SADECE SAĞLIKLI OLDUĞUNUZU DÜŞÜNMEYİN SAĞLIKLI OLDUĞUNUZU BİLİN
  • 30 YILLIK TECRÜBE İLE DOĞRU SONUÇ , DOĞRU TANI
  • SAĞLIKLA KALIN, AKTİF KALIN, EGZERSİZ YAPIN, DOĞAL BESLENİN,EĞLENİN, SEVİN, GÜLÜN.
  • TAHMİNLERİ SAĞLIĞINIZDAN ÇIKARIN
MENU
Testlerim
Listeye herhangi bir test eklenmedi.

Bağışıklık sistemi nedir, ne işe yarar?

Image

Vücudumuzun içinde bağışıklık sistemi adı verilen şaşırtıcı ve bir o kadar da ilginç savunma mekanizması vardır. Bağışıklık sistemi insanoğlunu "mikrop" diye tanımlanan, enfeksiyona yol açabilen virus, bakteri, mantar ve parazit gibi mikrororganizmaların zarar verici etkilerine karşı korur.

İnsan vücudu çevresinde bulunan çok sayıdaki mikrobun saldırısına uğrar ve bu organizmalar vücudumuza girebilmek için uğraş verir. Sağlıklı bir vücut; karşılaştığı hastalık etkenleriyle ve yabancı maddelerle çoğunlukla "çaktırmadan" başeder. Mikroplarla başedemediğimiz durumlarda da "hasta" oluruz.

Bağışıklık sisteminin görevi de; öncelikle bu organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girer ise vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektir. Bağışıklık sistemi bu görevlerini, yaşam süresi boyunca sürdürür ancak bazı koşullarda bağışıklık sistemi yardıma gereksinim duyabilir.

Bağışıklık sistemi; aynı nörolojik sisteme benzer bir yapıya sahiptir. Bağışıklık sisteminin en önemli özelliklerinden biri; kendi ve kendisine yabancı milyonlarca değişik düşmanı tanıyıp ayırt edebilme yeteneğine sahip olmasıdır.

Bağışıklık sisteminin diğer bir özelliği de, hatırlama yeteneğine sahip olmasıdır. Bu özelliği sayesinde bağışıklık sisteminde görevli olan tüm hücreler, ilk karşılaştığı yabancıyı görür, belleğine kaydeder ve daha sonra gördüğünde de hatırlar.

Bağışıklık sistemimizin vücudumuzu savunmada başarılı olmasının altında yatan sır ise; vücudumuz içerisinde detaylı ve dinamik bir iletişim ağına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Milyonlarca ve milyonlarca hücre, arı kovanının etrafını saran arı kümeleri gibi bir araya gelip seriler halinde organize olur ve bilgileri arkadan ileriye doğru iletir. Bir kez bağışıklık hücreleri uyarıyı aldıkları zaman, taktiksel birtakım değişiklere giderek çok güçlü kimyasallar üretmeye başlarlar. Bu maddeler hücrelerin kendi büyeme ve hareketlerini düzenlemelerine izin vererek vücut savunmasını başlatır.

Canlılar öldüğünde; bağışıklık sistemleri de (diğer herşeyle birlikte) yok olur. Saatler içerisinde vücudu çok çeşitli bakteri, parazit ve mikrop istila eder. Ancak bunların hiçbiri bağışıklık sistemimiz çalıştığı zaman vücudumuza giremez. Ama bağışıklık sistemimizin bozulduğu veya yok olduğu noktada vücudumuzun savunma kapıları sonuna kadar açık kalır, Bunun sonucunda da allerji, artrit, enfeksiyonlar veya AIDS gibi birçok hastalığın gündeme geldiği durumlarla karşılaşabiliriz.

Bağışıklık Sisteminin Yapısı

Bağışıklık sistemi hakkında en saşırtıcı olan şey bütün yaşantımız boyunca vücudumuzun içinde çalışıyor olması ve bizim de onun hakkında muhtemelen hiçbirşey bilmememizdir. Örneğin; kalbimizin nerede olduğundan ve ne işe yaradığından hepimiz haberdarızdır. Aynı zamanda insan vücudunda nefes almamızı sağlayan akciğerlerimizin olduğunu herkez bilirken çoğumuz "timus"un ne olduğundan haberdar değilizdir.

Bağışıklık sisteminde yer alan organ, yapı ve hücreler ayrıntılı bir etkileşim içindedir. Bu sistemin temel bileşenleri olan timus bezi, kemik iliği, dalak, lenf sistemi akyuvarlar (lökositler) hormonlar ve bazı proteinler hepsi birlikte birbirlerini tamamlayıcı bir işbölümü içinde çalışırlar.

Bağışıklık sisteminin temel öğeleri;

Timus: Göğüs boşluğu içinde yer alan iki parçadan oluşan bir organdır. Lenfosit, T lenfosit veya sadece "T hücreleri" timus'ta büyür, eğitilir ve olgunlaşır ve bağışıklık sisteminde üstlendikleri görevleri yerine getirmek üzere yeniden kana karışırlar. Küçük çocuklarda akciğer filmlerinde rahatlıkla farkedilecek kadar büyük olan bu organ 20 yaşından sonra giderek küçülür.


Kemik İliği: Kemiklerin ortasında bulunan yağlı ve gözeli bir dokudur. Bağışıklık sisteminde çok önemli işlevleri olan akyuvarlar da dahil olmak üzere bütün kan hücrelerinin yapım yeridir.


Dalak: Sol böğrümüzün arka bölümünde yeralır. Kırmızı kan hücreleri ve immun sistemin beyaz kan hücreleri için depo olarak görev yapar, aynı zamanda kandaki yabancı maddelerin büyük bir kısmını süzer.


Lenf düğümleri: Vücudun bir çok bölgesinde gruplar halinde bulunur. Boyun, koltuk altı, kasıklarda olduğu gibi yüzeyde bulunan lenf düğümleri kolaylıklla farkedilebilir. Ancak göğüs ve karın boşluğunda da çok sayıda lenf düğümü mevcuttur. Bunların başlıca görevi vücuda giren yabancı maddelere karşı bir süzgeç oluşturarak, mikropların vücuda yayılımlarını engellemek ya da geciktirmektir. Düğümler içinde bağışıklık sistemine ait sayısız hücre bulunmakta, bu hücreler insana zarar verebilecek maddelerin geçişine engel olmaya çalışmaktadırlar. Bu mücadele sırasında lenf bezeleri şişerek elle ya da gözle farkedilebilecek boyutlara ulaşabilmektedir. Bademciklerimiz de birer lenf düğümüdür. Bakteriler ya da virüslerle yoğun bir biçimde savaştığında, bademciklerimiz şişer ve iltihaplanır.


Akyuvarlar: Akyuvarlar (Lökositler); bağışıklık sistemimizin en önemli savaşçıları ve İmmunolojik savunmanın temel faktörleridir. Lökositler damar içinde dolanır iken, tehlike sinyallerini aldıkları bölgelerde damardan ayrılıp bakteri ve ölü doku gibi yabancı cisimlerin etrafını sarabilirler. Lokositler plazma kaynaklı kan proteinleri birlikte organizmanın bütünlüğünü sağlamakta askeri güç gibi görev yaparlar. Bu savaşçıların da bakteri ve virüslerin yok edilmesinde çalışan farklı çeşitleri vardır.


Bağışıklık Sistemi Neden Güçsüz Kalır

Bağışıklık sistemini güçsüz bırakan etkenlerin başında stress gelmektedir. Yapılan bir araştırmada, görüşülen kişilerin yarısından fazlasının iş stresine bağlı uyku sorunu, her beş kişiden birinin de depresyon şikayetinin bulunması, iş yaşamındaki yoğunluk ve stresin ve buna bağlı sağlık problemlerinin önemli boyutlarda arttığına dikkat çekiyor. O kadar ki görüşülen kişilerin dörtte biri, iş yaşamındaki stresin azalması karşılığında maaşlarından kesinti yapılmasına razı olduklarını belirtmişler

İş Stresi: Bireyin tehdit ve baskı unsurları karşısında duyduğu endişe ve gerginlik olarak tanımlanabilen stresin en önemli sebeplerinden birisi hiç kuşkusuz iş yaşantısı ve çalışma koşulları. Öyle ki; iş ile ilgili stres, "iş stresi" olarak ayrı bir başlık altında inceleniyor. Yaşamımızın üçte birini, birçoğumuzun ise daha fazlasını geçirdiği iş yerimiz, stres kaynaklarımızın çoğunun yuvası.

Yapılan araştırmalar "iş stresi"nden en çok etkilenen meslek gruplarını şöyle sıralıyor: Polisler, askerler, öğretmenler, doktorlar, taksi-Otobüs Şöförleri , call-center Çalışanları, borsacılar (dealer/broker), hava trafik kontrolörleri, öğrenciler. İş tanımındaki belirsizlik, zaman yetersizliği, kişiler arası çatışma, kariyer belirsizliği, aşırı sorumluluk, yoğun iş yükü, iş güvenliği, fiziki mekan ise "iş stresi"ni tetikleyen faktörlerin bazıları.

Stres Bağışıklık Sistemini Zorluyor: Uzun süreli kronik stres bağışıklık sistemini zayıflatıp, sağlığımızı tehdit eden durumlara neden olur:

• Vücudun enfeksiyonlara karşı direncini azaltır

• İnsanların üst solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma olasılığını 3-5 misli artırır.

• Kanser, ülser insidansında artışa sebep olabilir.

• Sırt ve omuz ağrılarını artırabilir.

• Kalp krizi riskini artırır.

• Yorgunluğa, bitkinliğe yol açar.

• Metabolizmayı bozarak yaşlanmayı hızlandırır.

Oksijen: Herkesin hayatta kalmak için ihtiyacı olduğu oksijenin sağlığımıza zararlı olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Evet, aslında oksijenin iki yüzü vardır. Kötü olan yüzü ve iyi olan yüzü. Oksijen kullanan her canlı, "serbest radikaller" üretir. Serbest radikaller, hücreler oksijen tüketirken oluşurlar. yani serbest radikaller değişen oksijen molekülleridir

Serbest radikaller yaşam için gereklidir. Elektron taransferi enerji üretimi ve pek çok diğer metabolik işlevde temel oluşturur. Bu serbest radikaller kontrolsüz bırakılırlarsa, bağışıklık sistemimize zarar verme ve kronik hastalıklar gelişme riski ortaya çıkabilir. Bilim adamları 1954'lerden beri serbest radikallerin yaşlanma ve dejeneratif hastalıklara neden olduğunu bilmektedirler. Serbest radikaller, yaşadığımız her dakika oluşur ve büyük ölçüde vücudun kendi anti-oksidan ordusunun kontrolünde tutulmaktadır.

UV Radyasyonu: Bağışıklık sistemi, UV ışınları gibi çevresel faktörlerden kaynaklanan değişimlerden zarar görür. Bilim adamları, güneş yanıklarının insanlarda güneşe maruz kaldıktan sonra 24 saat ve daha fazla süre içerisinde kandaki beyaz kan hücrelerinin hastalıkla savaşım fonksiyonunda bir azalma görüldüğünü belirtmişlerdir. UV radyasyonuna sürekli maruz kalma vücudun bağışıklık sistemini etkileyen zararlara neden olabilir. Hafif güneş yanıkları insanlarda ki bütün cilt tiplerinin bağışıklık fonksiyonlarını baskı altına alabilir.

Yüksek gerilim hatlarının yaydığı radyasyon da insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyebilmektedir. Bu etkileşim, insanın bağışıklık sistemi bozup, hastalıkların başlamasına yol açabilmektedir. Yüksek gerilim altında yerleşik insanlar, başta kanser olmak üzere birçok hastalığın kapısını aralayan radyasyondan korunmak için buralardan uzaklaştırılmalı, daha güvenli başka bölgelere taşınmalıdır.

Kötü Beslenme: Beslenme vücudun direncine ve mikroplara etki edebilmektedir. Fazla yorgunluk, travmalar, yanıklar vb vücutta protein yıkımına ve böylece direncin azalmasına neden olur. Protein ve enerji bakımından yetersiz ve kötü beslenme durumlarında bağışıklık sisteminde görevli yapıların vücudumuzu savunma gücü zayıflar.

Beslenme yetersizliği özellikle çocuklukta hastalıklara yakalanma ve ölümde büyük rol oynamaktadır. Eksik beslenme enfeksiyonlara ve bunların komplikasyonlarına zemin hazırlamaktadır. Oluşan enfeksiyon da beslenmeyi bozar ve bağışıklığı azaltabilir.

Alkol: Alkol keyif verici bir madde olarak günlük yaşantımızda yer almaktadır. Alkolün, özellikle kronik alkol alışkanlığının, organizmanın immun savunması üzerinde olumsuz etkiler yaptığı kanıtlanmıştır.

Uykusuzluk: Uyku sırasında vücudumuz ve beynimiz dinlenirken bağışıklık sistemi dinlenmez. Aksine işgalci organizmalara karşı hazırlık yapar. Eğer iyi dinlenilmezse bağışıklık sistemi bozulabilir.

Yukarıda saydığımız etkenlerin dışında bazı ilaç tedavileri, yorgunluk, aşırı spor yapma, mevsimsel ve hormonal değişikliklerde immun sistemimizi zayıflatan faktörlerdendir.

Güçlü Bir Bağışıklık Sisteminin Önemi Nedir  ?

Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak aşağıdaki avantajları sağlayacaktır:

• Enfeksiyonların şiddetini azaltacaktır. Böylelikle özellikle savunma hücreleri henüz tam gelişmeyen bebeklerin, mikrop taşıyan diğer çocuklarla temasın fazla olduğu okul çağındaki çocukların, ve bağışıklık azalmaya başladığı için yaşlıların enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskini azaltacaktır.

• Soğuk algınlığı, nezle ve diğer enfeksiyonlara yakalanma olasılığını azaltacaktır.

• Kanser hücrelerinin yok edilmesini en yüksek seviyeye çıkaracaktır.

• Canlılığı azaltan toksik kimyasalların birikmesini önleyerek enerji düzeylerini artıracaktır.

• Vücudu çevredeki radyasyon ve kirlerden koruyacaktır.

• Yaşlanma sürecini yavaşlatacaktır.


Bağışıklık Sistemi Hastalıkları


Bağışıklık sisteminin karmaşık yapısına ve vücutta dalak, timus bezi, kemik iliği ve barsak (Payer’s Patches) gibi çeşitli organ ve dokular arasına dağınık yerleşimine rağmen fonksiyonel olarak tek bir görevi vardır: vücuda giren yabancı organizma ve molekülleri aramak ve yok etmek. Ne var ki, diğer dokuların aksine bağışıklık sisteminin fonksiyonel oluşumu yaşam boyu süreğendir ve normal olarak yeni doğanlarda bağışıklık sistemi son derece yetersizdir. Ancak yaşam boyu karşılaştığımız antijenlere karşı sistemde oluşan antikorlar repertuvarda hafıza hücreleri (Memmory T-cells) sayesinde saklanır ve bağışıklık sistemi olgunlaşır.

Bağışıklık sisteminde kişiye özgün antikor repartuarı her defasında ikinci, yirmi ikinci ve on dördüncü kromozomlarda yerleşik immünoglobin genlerinde yeni bir somatik genetik rekombinasyon (VDj rekombinasyonu) ile oluşur. Yani aslında immün cevabın temelinde yatan mekanizma tamamen genetik bir olaydır. Bu özgün genetik immün cevap bağışıklık sisteminin diğer daha geniş kapsamlı mekanizmalarıyla (opsonizasyon, NK hücreleri [Natural killer cells] ve makrofajlar gibi) desteklenir.

Genetik anomalilere bağlı gelişen bağışıklık sistemi hastalıklarında patoloji Ağır Kombine İmmünyetmezlik (SCID) hastalığında olduğu gibi dogrudan immün progenitor hücrelerde (kök hücreler) olabileceği gibi temel patoloji yardımcı immün sistem organlarında da olabilir ( örneğin Di George sendromunda timus bezi tutulumuna bağlı T-hücre yoksunluğu gibi).

Bağışıklık sisteminin önemli bir özelliği yabancı antijenlere karşı son derece hassas ve etkin olmanın yanısıra vücudun kendi dokularına karşı bir tepki vermemesidir (self tolerance). Bu yönden ele alındığında bağışıklık sisteminin yetersiz fonksiyonu (yetmezliği) kadar aşırı tepki vermesi de hastalık etkeni olabilmektedir (topluca bu hastalıklara otoimmün hastalıklar diyoruz). Yukarıda bahsedildiği üzere moleküler genetik bazlı immün yetmezlik hastalıkları olduğu gibi, bağışıklık sisteminin aşırı ve uygunsuz tepki vermesiyle oluşan astım, ailevi akdeniz ateşi (FMF) ve Crohn hastalığı gibi otoimmün genetik hastalıklarda görülebilmektedir.